23 Nisan 2015 Perşembe

Biyokimya-Genetik diye giderken nereden çıktı yazılım?

Uzun bir aradan sonra bloğuma devam ediyorum. Bu arada İTÜ’de başladığım Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümündeki yüksek lisansımı bitirdiğim gibi gelecek planlarımı da değiştirdim. Blog yazmaya başlamam Kayseri’de yaptığım biyoinformatik stajı ile başlamıştı. Bu dönem, kod yazmakla en haşır neşir olduğum dönemdi. Kayseri’den İstanbul’a tez ve yüksek lisans işlerime devam etmek için geri döndüğümde kod yazmaktan ne kadar zevk aldığımı tekrar tekrar hatırladım. Tez yazmanın o yıpratıcı sürecini yaşarken bir yandan madem bu kadar yıpranıyorum neden hala bu alanda doktora yapmayı düşünüyorum diye kendimi sorguladım. 5 sene biyokimya okuyup üstüne 2 sene yüksek lisans yapmışken aslında kod yazmayı sevdiğini keşfetmek ve buna kanalize olmak istemek için çok mu geçti? Bir şey için geç olduğunu söylerken aslında ne için gecikiyoruz? Bu bölümü boşuna mi okudun/m sorularıyla karşılaşırken “boşuna”dan kasıt nedir? Boşuna olmayan okumaların ve okumamaların bizi nereye götürmesi bekleniyor? Şu sıralar bir yandan junior yazılımcı olarak işlere başvururken bir yandan kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bu arada en çok karşılaştığım soru neden bu kadar çok biyokimya/genetik okuduktan sonra yazılıma karar verdiğim. İlginçtir ki ÖSS’den hemen sonra tercih zamanlarında bu soruyla bu kadar karsılaşmamıştım. İnsanlar neden biyokimya diye merak etmiyordu. Hem neden etsinler ki? Herhalde neden biyokimya olduğunu öğrenmek için meslekler kitapçığını açıp biyokimyanın gelecekte Türkiye’nin parlayan alanı olacağını okumuşlardır. Meslekler kitapçıklarında meslekler birbirinden güzeldir. Biyoloji, biyokimya gibi alanlarda rengarenk tüplerle çeşit çeşit deneyler yapacağınızı okursunuz. Ama kimse size deney arkadaşlarınızın zehirli maddelerle çalışırken alınması gereken güvenlik önlemlerini almayacaklarını, çalıştığınız kimyasalları kanalizasyona boşaltacağınızı, okuduğunuz makalelerde yapılan deneylerin aynısını yapmanıza rağmen aynı sonuçları almayacağınızı bunun sebebinin de insanların akıllarındaki sonuca varmak için sonuçlara taklalar attırması olduğunu söylemez. Aylarca uğraştığınız deney sonuçlarını pozitif çıkmadığı için kullanamayacağınızı ve bu yüzden tekrar tekrar oldurana kadar olduğunuz yerden ayrılamayacağınızı da kimse söylemez. Kimse neyi nasıl yaptığınızla ilgilenmez. Önemli olan sonuçlardır. Önemli olan pozitif sonuçlardır. Şunu şunu yaptım A sonucunu beklerken B sonucu çıktı diye “başarısızlık” olarak nitelendirilecek makalelerle karşılaşamayacak olmanız da bundandır. Aslında bunları meslekler kitapçıklarından okuyarak öğrenemeyeceğiniz gibi başkasının deneyimini dinleyerek de öğrenemeyeceğiniz şeyler. Özetle tercih dediğiniz şey sadece ÖSS sonrası yapılmak zorunda değildir. Tez sürecimin son bir kaç ayına kadar doktora yapmayı planlarken aslında bunu etrafımdaki insanların isteği üzerine yapmak istediğimi fark ettim. Akademik ortamda ilerlemek istediğiniz zaman sık sık karşılaşacağınız kalıplar vardır: Aman Türkiye’nin bilindik üniversitelerine git, aman not ortalamanı yüksek tut, aman yurt dışına git... Ama kimse size aman işini güzel yap demez. Çünkü bunu kontrol etmenin yolu yoktur. Okuduğunuz değeri grafiğiniz daha güzel çıksın diye 3 değil de 9 yazıp yazmadığınızı kimse bilmez. Nereden bilecek? Yoksa deneyi yapan öğrencilere güvenecek misiniz? Neden güveneceksiniz? O öğrencilerin motivasyonu nedir? Başlarında deneyin gidişatını beğenmeyen hocası, maddi destek sağlamayan sistem ve bir gün ben de 'Nature'da makale yayınlarım hedefi mi? Halbuki adı olan üniversiteye gidip yüksek notlarla süslediğiniz cv nizi bir de makale ile şişridiğinizde sizden kralı olmaz akademik ortamlarda. Türkiye’nin bilindik üniveristelerinde kadroda yer almak isterseniz mutlaka yurt dışında bir kaç sene geçirmiş olmanızı isterler fakat yurt dışında gördüğünüz laboratuvar düzeninin Türkiye’ye taşımanız için değil kesinlikle. Çünkü öyle olsa, bu üniversitelerin en azından bir kimyasal atık politikası olurdu. Peki ben bu bölümleri okuduğuma pişman mıyım? Kesinlikle değilim. Hatta alanlarla tanışma sıramın da çok güzel denk geldiğini düşünüyorum. Önce kod yazmakla tanışsaydım muhtemelen biyoloji ilgimi çekmezdi. Lisansım ve yüksek lisansım sırasında bol bol laboratuvarda çalıştım. Herkesin çıkmayan sonuçlarından dert yandığı ortak alanı, asansörde ben de az söylenmedim. Sonuç aldığımda da bütün dünyaya sarılmak istediğim zamanlar da olmuştu. Fakat bunun hobi seviyesinde kalması benim için yeterli:) Bende laboratuvar sabrı yokmuş ya da vardı olanı tükettim. Bu alanlardan neden vazgeçtiğimi anlatırken yazılım dünyasıyla karşılaştırma yapmaktan kaçındım. Çünkü bu alanda da yeniyim. Kötü yanları da olduğundan eminim. Çünkü toz pembe meslekler sadece meslek kitapçıklarında var. ( Ne kadar etkilemiş bu kitapçıklar beni...)

Bunu okuyan ve hayatını akademik kariyer etrafında planlayan arkadaşlarım yazımın içinden “sen bizim sonuçlarımıza palavra mı dedin?!?” anlamını çıkarmasınlar. Benim gördüğüm şartlar, akademik kariyer yapmak konusunda yeterince motive edici olmadığı için kafamda bu soruları oluşturuyor. Bu yüzden cümlelerimde ima veya gerçek olay ipucu aramayın.

Bunlardan ötürü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder