Uzun bir aradan sonra bloğuma devam ediyorum. Bu arada İTÜ’de başladığım
Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümündeki yüksek lisansımı bitirdiğim gibi
gelecek planlarımı da değiştirdim. Blog yazmaya başlamam Kayseri’de yaptığım
biyoinformatik stajı ile başlamıştı. Bu dönem, kod yazmakla en haşır neşir
olduğum dönemdi. Kayseri’den İstanbul’a tez ve yüksek lisans işlerime devam
etmek için geri döndüğümde kod yazmaktan ne kadar zevk aldığımı tekrar tekrar
hatırladım. Tez yazmanın o yıpratıcı sürecini yaşarken bir yandan madem bu
kadar yıpranıyorum neden hala bu alanda doktora yapmayı düşünüyorum diye
kendimi sorguladım. 5 sene biyokimya okuyup üstüne 2 sene yüksek lisans
yapmışken aslında kod yazmayı sevdiğini keşfetmek ve buna kanalize olmak istemek
için çok mu geçti? Bir şey için geç olduğunu söylerken aslında ne için
gecikiyoruz? Bu bölümü boşuna mi okudun/m sorularıyla karşılaşırken “boşuna”dan
kasıt nedir? Boşuna olmayan okumaların ve okumamaların bizi nereye götürmesi
bekleniyor? Şu sıralar bir yandan junior yazılımcı olarak işlere başvururken
bir yandan kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bu arada en çok karşılaştığım soru
neden bu kadar çok biyokimya/genetik okuduktan sonra yazılıma karar verdiğim.
İlginçtir ki ÖSS’den hemen sonra tercih zamanlarında bu soruyla bu kadar
karsılaşmamıştım. İnsanlar neden biyokimya diye merak etmiyordu. Hem neden
etsinler ki? Herhalde neden biyokimya olduğunu öğrenmek için meslekler
kitapçığını açıp biyokimyanın gelecekte Türkiye’nin parlayan alanı olacağını
okumuşlardır. Meslekler kitapçıklarında meslekler birbirinden güzeldir.
Biyoloji, biyokimya gibi alanlarda rengarenk tüplerle çeşit çeşit deneyler
yapacağınızı okursunuz. Ama kimse size deney arkadaşlarınızın zehirli
maddelerle çalışırken alınması gereken güvenlik önlemlerini almayacaklarını,
çalıştığınız kimyasalları kanalizasyona boşaltacağınızı, okuduğunuz makalelerde
yapılan deneylerin aynısını yapmanıza rağmen aynı sonuçları almayacağınızı
bunun sebebinin de insanların akıllarındaki sonuca varmak için sonuçlara
taklalar attırması olduğunu söylemez. Aylarca uğraştığınız deney sonuçlarını
pozitif çıkmadığı için kullanamayacağınızı ve bu yüzden tekrar tekrar oldurana
kadar olduğunuz yerden ayrılamayacağınızı da kimse söylemez. Kimse neyi nasıl
yaptığınızla ilgilenmez. Önemli olan sonuçlardır. Önemli olan pozitif
sonuçlardır. Şunu şunu yaptım A sonucunu beklerken B sonucu çıktı diye
“başarısızlık” olarak nitelendirilecek makalelerle karşılaşamayacak olmanız da bundandır.
Aslında bunları meslekler kitapçıklarından okuyarak öğrenemeyeceğiniz gibi başkasının
deneyimini dinleyerek de öğrenemeyeceğiniz şeyler. Özetle tercih dediğiniz şey
sadece ÖSS sonrası yapılmak zorunda değildir. Tez sürecimin son bir kaç ayına
kadar doktora yapmayı planlarken aslında bunu etrafımdaki insanların isteği üzerine
yapmak istediğimi fark ettim. Akademik ortamda ilerlemek istediğiniz zaman sık
sık karşılaşacağınız kalıplar vardır: Aman Türkiye’nin bilindik üniversitelerine
git, aman not ortalamanı yüksek tut, aman yurt dışına git... Ama kimse size
aman işini güzel yap demez. Çünkü bunu kontrol etmenin yolu yoktur. Okuduğunuz
değeri grafiğiniz daha güzel çıksın diye 3 değil de 9 yazıp yazmadığınızı kimse
bilmez. Nereden bilecek? Yoksa deneyi yapan öğrencilere güvenecek misiniz?
Neden güveneceksiniz? O öğrencilerin motivasyonu nedir? Başlarında deneyin
gidişatını beğenmeyen hocası, maddi destek sağlamayan sistem ve bir gün ben de
'Nature'da makale yayınlarım hedefi mi? Halbuki adı olan üniversiteye gidip
yüksek notlarla süslediğiniz cv nizi bir de makale ile şişridiğinizde sizden
kralı olmaz akademik ortamlarda. Türkiye’nin bilindik üniveristelerinde kadroda
yer almak isterseniz mutlaka yurt dışında bir kaç sene geçirmiş olmanızı
isterler fakat yurt dışında gördüğünüz laboratuvar düzeninin Türkiye’ye
taşımanız için değil kesinlikle. Çünkü öyle olsa, bu üniversitelerin en azından
bir kimyasal atık politikası olurdu. Peki ben bu bölümleri okuduğuma pişman mıyım?
Kesinlikle değilim. Hatta alanlarla tanışma sıramın da çok güzel denk geldiğini
düşünüyorum. Önce kod yazmakla tanışsaydım muhtemelen biyoloji ilgimi çekmezdi.
Lisansım ve yüksek lisansım sırasında bol bol laboratuvarda çalıştım. Herkesin
çıkmayan sonuçlarından dert yandığı ortak alanı, asansörde ben de az
söylenmedim. Sonuç aldığımda da bütün dünyaya sarılmak istediğim zamanlar da
olmuştu. Fakat bunun hobi seviyesinde kalması benim için yeterli:) Bende
laboratuvar sabrı yokmuş ya da vardı olanı tükettim. Bu alanlardan neden vazgeçtiğimi
anlatırken yazılım dünyasıyla karşılaştırma yapmaktan kaçındım. Çünkü bu alanda
da yeniyim. Kötü yanları da olduğundan eminim. Çünkü toz pembe meslekler sadece
meslek kitapçıklarında var. ( Ne kadar etkilemiş bu kitapçıklar beni...)
Bunu okuyan ve hayatını akademik kariyer etrafında planlayan arkadaşlarım
yazımın içinden “sen bizim sonuçlarımıza palavra mı dedin?!?” anlamını
çıkarmasınlar. Benim gördüğüm şartlar, akademik kariyer yapmak konusunda yeterince
motive edici olmadığı için kafamda bu soruları oluşturuyor. Bu yüzden
cümlelerimde ima veya gerçek olay ipucu aramayın.
Bunlardan ötürü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder